Ayaklı Kütüphane Olmak
- YAZARLAR
- 23 Mart 2022
Kur’an’ın ilk inen ayeti bir emir: “Oku!” Aslında bu emrin, “İman et!” veya “Allah’a kulluk et!” şeklinde olması beklenirdi. Çünkü, Kur’an’ın nihaî amacına bu emirler daha uygun gözüküyor. Bunların yerine öncelikle “Oku!” denilmesi son derece dikkat çekicidir. Neyin okunacağının belirtilmemesi de düşündürücüdür. Üstelik, ayetteki “Oku!” emrinin nesnesi de belirtilmemiş. Ne okunacak? Henüz Kur’an ayetleri inmiş değil. Okunacak olanın söylenmemiş olması, kapsamının genelliğini işaret ediyor: İnecek Kur’an ayetlerini oku, kendi varlığını oku, kâinatı vs. oku! Hatta, görünenlerin ötesinde görünmeyeni oku! Sanki, okunmaya değer her şeyi oku, denilmiş oluyor.
Okuma nedir? Okumaktan maksat nedir? Niçin okumalıyız? Ne okumalıyız? Nasıl okumalıyız? Bu ve benzeri soruları sorup cevaplarını isabetle belirlemeden etkin ve verimli okuma gerçekleştirilemez. Nice çok kitap okuyan (kitap kurdu) vardır ki, okudukları onda ete kemiğe bürünmemiş, onun varlık dünyasının unsuru hâline gelmemiştir. Böyleleri, ayaklı kütüphane olmaya düşkündürler. Peyami Safa’nın tasviri oldukça çarpıcı: “Ayaklı kütüphane denilen adamların lehinde ve aleyhinde çok şey söylenmiştir. Bunların kafalarında kitap, midede öğütülen ekmek gibi değil, ambarda bekleyen buğday gibi durur. Nasıl konmuşsa öyledir. Kana ve hayata karışmamıştır.”
[post-refarans id=”28434″ taraf=”sol”]
Onların nazarında, okuyarak kişisel anlam alanını inşa etmek, yani “olmak” değil, görünmek daha caziptir. Doğal olarak böylesi okur, malumat hamallığına taliptir. Ne taşıdığı sorulduğunda onları aynen tekrar ederek gösterir; “görünme”nin hazzını tadar. Temellük etmediği için, onları pek kullanamaz, onlardan yararlanamaz. Okudukları onun varlık dünyasına katılmadığından dolayı, okudukça temel insani yeteneklerini geliştiremez, insanlaşma sürecini işletemez. Okudukları, onun hayatında somut tutum ve davranışlar olarak pek tezahür etmez. Tıpkı, sırtındaki çantasında yiyecekleri taşıdığı hâlde yemediğinden açlıktan bitap düşen kişi gibi. Bunların sözleriyle eylemleri uyuşmaz. Kur’an, böyle malumat kalıplarını taşıyan, ama onları hayatlarına yansıtamayan kişiyi, “kitap taşıyan merkeb”e benzetmektedir (Cum’a suresi, 62:5). Kendisi için değil de, dıştan okul gibi bir kurum veya bir şahıs emrettiği/istediği için okumayı alışkanlık hâline getirenlerin durumu genelde budur.
Böylesi insanların ilim ve bilgi sahibi olduklarını zannedenler, ilmin ve bilginin işe yaramadığına hükmetmek gibi son derece yanlış ve tehlikeli sonuca varmaktadırlar. Hele Müslüman’ın böyle zannetmesi, ayrıca yürek burkucu bir durumdur.